Anasayfa » Dünya » Doğu Ukrayna’da Silahların Gölgesinde Seçimler

Doğu Ukrayna’da Silahların Gölgesinde Seçimler

Ukrayna’nın doğusunda bağımsızlık ilan eden Rusya yanlısı Donetsk ve Luhanks Halk Cumhuriyetlerinde yapılan seçimleri iki ayrılıkçı bölgenin geçici başbakanları kazandı.Seçim sonuçlarına göre Donetsk Cumhuriyeti’nin geçici başbakanı Alexander Zaharçenko, oyların %79’unu aldı.Luhanks Cumhuriyeti’nde ise geçici başbakan İgor Plotniskyoyların yüzde 64’ünü alarak başkan seçildi. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ve ABD, Ukrayna anayasasını ve 5 Eylül’de ayrılıkçılar ve Ukrayna hükümeti arasında varılan ateşkes anlaşmasını ihlal ettiği gerekçesiyle bu bölgelerde
yapılan seçimi tanımadı. Avrupa Birliği’nin dış siyasetten sorumlu temsilcisi Federica Mogherini, Ukrayna’da barışa giden yolu engellediği için seçimi tanımayacaklarını söyledi.

Ukrayna Devlet Başkanı Petro Poroşenko ise ayrılıkçı bölgelerdeki seçimi tankların ve silahların gölgesinde oynanan bir komedi oyunu şeklinde değerlendirdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada ise Donetsk ve Luhansk’taki seçimler güneydoğu Ukrayna’da yaşayan halkın özgür iradesinin yansıması olarak tanımlandı. Bakanlık ayrıca Ukrayna’daki merkezi hükümet ve ayrılıkçılar arasında iki ay önce varılan ateşkes anlaşması çerçevesinde sürdürülebilir bir diyalog başlatılmasının son derece önemli olduğunu kaydetti. Ukrayna ordusu yaptığı açıklamada seçim sabahı Rusya’dan çok sayıda asker ve silahın Ukrayna’da oy kullanılacak bölgelere aktarıldığını bildirmişti.Rusya, ayrılıkçıların yaptığı seçimlerin sonucunu tanıyacağını duyurdu. Avrupa Birliği ise seçimleri tanımaması için Rusya’ya çağrı yaptı. Alexander Zaharçenko ise oyunu kullandıktan sonra yaptığı açıklamada Kiev’in Rusya yanlısı bölgelerde yapılan seçimleri tanıması durumunda
ekonomik ilişkilerin normale döneceğini kaydetti.

Birleşmiş Milletler kaynaklarına göre Ukrayna hükümetine ait güçler ve Rusya yanlısı ayrılıkçılar arasında çıkan çatışmalarda şimdiye kadar dört binden fazla kişi yaşamını kaybetti.Ukrayna’da son birkaç ayda meydana gelen olaylar, aslında dünyanın pek çok farklı bölgesinde yürütülen süreçlerin en bariz örneklerinden birini oluşturuyor. Bu süreçler ikili bir karaktere sahiptir. Yoksulluktan, sefaletten, çürümüş ve baskıcı rejimlerden bıkan halk kitleleri, içinde bulundukları derin hoşnutsuzluğun ve huzursuzluğun sonucu ayağa kalkıyor, geniş katılımlı protestolar düzenleniyor. Ancak demokratik alternatiflerin yokluğunu fırsat bilen provokatörler, kitlelerin muazzam enerjisini kendi çıkarları doğrultusunda manipüle etmeye, kullanmaya çalışıyorlar. Libya’dan Suriye’ye, Filistin’den Ukrayna’ya kadar neredeyse tüm örneklerde yaşananların ortak noktası bu şekildedir. Kapitalist sistem, içinden geçtiği tarihsel kriz ve emperyalist savaş ortamında halk ayaklanmalarına engel olamamakta, ama bu sosyal kalkışmalar evrimini bir türlü tamamlayamamaktadır. Sovyetlerin dağılmasından bu yana devam eden çekişmede Batılı güçlerin ve Rusya’nın, sonunda kendi çıkarları uğruna Ukrayna’yı felâketin eşiğine getirdikleri aşikârdır. Muhalif güçlerin Rusya yanlısı iktidarı devirmesiyle avantajlı pozisyona geçen Batı karşısında, Rusya da resmi bir açıklama bile yapmaya gerek duymadan, önemli çıkarlarının bulunduğu Kırım’ı fiilen işgal etmiştir. İşgalin, doğu Ukrayna topraklarına doğru yönelmesi de an meselesidir.Ülke bölünmenin ve savaşın eşiğine gelmiştir.

Batı destekli bir iktidar değişikliğine kolayından göz yummayacağı belli olan Rusya’nın bu hamlesi, işgalci mücadelenin dozunu ciddi biçimde yükseltecektir. Üstelik sadece Ukrayna’da değil tüm dünyada Batılı ülkelerle Rusya arasındaki gerilimin dozu artacaktır. Ukrayna’da yaşanan gelişmeler doğru bir yöntemle analiz edilmediğinde marjinal düşüncelere savrulmak kaçınılmazdır.

Cereyan eden toplumsal olayları “halk devrimi” olarak değerlendirmek ne kadar yanlışsa, “Rus milliyetçiliğinin zaferi” olarak nitelemek de o kadar yanlıştır.Ukrayna’da neler olduğunun ve olası etkilerinin doğru bir analizini yapmak bu bakımdan önemlidir.Ukrayna’da bugün yaşanan gelişmelerin,1991’de SSCB’nin çöküşünden bu yana devam eden Batı ülkeleri ile Rusya arasındaki çekişmenin bir parçası olduğunu aşikârdır. Bu çekişmenin sebebi, özellikle ABD’nin, SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni devletler üzerinden Rusya’yı kuşatma ve yalıtma politikasıdır.

Yugoslavya’nın parçalanmasını, Kafkaslarda ve Orta Asya ülkelerinde yaşanan “renk dolu devrimleri” hep bu politikayla ilişkili biçimde değerlendirmek gerekir.Ukrayna 1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığına kavuşmuş, ama Rusya Federasyonu’nun hegemonyasındaki Bağımsız Devletler Topluluğu içinde yer almaya fiilen devam etmiştir.Nitekim 2004’teki “Turuncu Devrim”e  kadar ülkede Rusya yanlısı iktidarlar hâkimiyetlerini koruyabilmiştir. Yaşanan  bu ara dönemde ülke ekonomisi tam anlamıyla bir çöküş yaşamış, milli gelir %60 oranında kan kaybetmiş, enflasyon beş haneli rakamlarda telaffuz edilmeye başlamış, siyasi çürüme ve yolsuzluk iyice tırmanmış,ülkenin enginliklerini siyasi iktidarların desteği ile ele geçiren “yeni zengin prensler” türemiştir. Bu tabloya rejimin baskıcı ve otoriter karakteri eşlik etmiştir.Halk kitlelerinin ciddi bir sefalete sürüklendiği bu dönemde halk kitlelerinde biriken tepkiyi de arkalarına alan Batı yanlısı güçler, 2004’teki başkanlık seçimlerinde Rusya yanlısı Yanukoviç’in karşısına Yuşçenko’yu çıkarmışlar, fakat seçimleri az farkla Yanukoviç kazanmıştı.Yuşçenko’nun hile karıştığı gerekçesiyle seçim sonuçlarına itiraz etmesi üzerine, taraftarı olan kitleler sokaklara dökülmüş ve Yüksek Mahkeme’nin de seçimlerin  tekrarlanması yönünde karar vermesinin ardından yenilenen seçimlerde Yuşçenko başkanlığı kazanmış ve Timoşenko da başbakan olmuştur. Yuşçenko’nun seçim sürecinde turuncu rengi kullanmasından dolayı bu halk hareketine “Turuncu Devrim” denmiştir. “Turuncu Devrim”in gerçekte ne olduğunu kavramak, Ukrayna’da bugün yaşananları kavramak açısından kilit öneme sahiptir.Ukrayna Karadeniz’e kadar varan enerji hatlarıyla son derece stratejik öneme sahip bir ülke olduğundan Batı yanlısı bir iktidarın işbaşına gelmesi ve ülkenin NATO’ya dâhil olması ABD’nin öncelikli hedeflerinden olmuştur. ABD ilk iş olarak Ukrayna’daki seçkinleri kendi yanına çekmeye uğraşmış ve bunda da fazla zorlanmamıştır.AB ülkeleriyle iş ilişkilerini geliştiren yeni işadamı prensler ve onların güdümündeki bürokratlardan oluşan seçkin kesim, ekonomik ve siyasi çıkarlar açısından zaten Batı’ya daha yakın durmakta olduğundan ve ayrıca otoriter rejimin her an elindekileri almasından ürktüklerinden, ABD-AB kampına yanaşmakta hiç tereddüt etmemiştir. Ancak Rusya’yla olan ekonomik ve siyasi bağlar da koparılıp atılamayacak kadar köklü ve derindir. Ayrıca özellikle 2008’deki küresel krizin de etkisiyle iyice dibe vuran ülke ekonomisinin ayakta kalabilmesi sürekli dış borca bağlıdır.Bu siyasi ve ekonomik konjonktürde Ukrayna’daki iç siyasi karışıklıklar dünya gündemini daha uzun süre meşgul etmeye devam edecek.