Arabuluculuk kişinin kişi ya da kurum ve kuruluşlarla ya da ulusların aralarındaki çeşitli uyuşmazlıkları çetin ve uzun süren didişme aşamalarından geçmeden çözümlemek için başvurdukları bir tür karşılıklı uyuşma ve anlaşma sürecidir. Arabuluculukla çoğu kez hızlı ve etkili, etkili olduğu kadar verimli çözüm üretilebilmesi nedeniyle bu tür uygulamalar gelişmiş ülkelerde de kullanılmaktadır. İngilizcesi “mediation” olan bu uygulamada uyuşmazlık seçenekli yol, olanak ve olasılıklar kullanılarak tarafsız üçüncü şahıs (ülke temsilcisi) yordamıyla anlaşmazlıklar çözülebilmektedir. Uyuşmazlığın çözümü kolaylaştırıcı arabuluculuk (facilitative mediation) ya da değerlendirici arabuluculuk (evaluative mediation) şeklinde uygulanabilmektedir. Arabuluculukta arabulucu(lar) bazı teknikler kullanarak tarafları bir araya getirip, onların birbirleri ile anlaşmalarını ve işin özünde de çözümlerini kendilerinin üretmelerini sağlamak için çaba harcarlar. Arabuluculukta arabulucu uyuşmazlığı olan tarafları yönlendirmez, tavsiyede bulunamaz ya da taraflar için karar veremez. Arabulucu ancak tarafların birbirlerini anlamalarını sağlayacak sorular yöneltebilir. Arabuluculuk görüşmeleri başka türlü kararlaştırılmamış ise gizlidir. Görüşmeler ne ihtilaflı taraflarca ne de arabulucu tarafından açıklanabilir. Bu bağlamda çeşitli ülkeler arabuluculuk uygulamalarını kullanmaktadırlar. Bunlar arasında Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, Avusturya, Hollanda, İtalya, Macaristan, Portekiz ve bazı AB ülkesi ile Avustralya, Güney Kore, Singapur bundan yararlanmaktadırlar. Türkiye’de arabuluculuk devlet eliyle ve imkanlarıyla yapılan bilgilendirme çalışmaları yoluyla kamuoyunda bilinçlendirme çalışmaları yapılmakta ve yürütülmektedir. Bugüne değin Türkiye’de üç “Arabuluculuk Konferansı” düzenlenmiştir. 1. Konferans: 24 – 25 Şubat 2012,de “Arabuluculuk Aracılığıyla Barışın Güçlendirilmesi” başlığı altında İstanbul’da yapılmıştır. 2. Konferans: 11-12 Nisan 2013’te yine İstanbul’da “Etkin Arabuluculuk için Anahtarlar: İçeriden bir Bakış” konusunda olmuştur. 3. Konferans: 27-27 Haziran 2014’te tekraren İstanbul’da “Bölgesel Örgütlerin Arabuluculukta Artan Önemi” adı altında gerçekleştirilmiştir. 4. Konferans: 30 Haziran 2017’de yine İstanbul’da “Güçlü Diplomasi, Etkin Arabuluculuk” başlığıyla yapılmıştır. İstanbul’da gerçekleştirilen 4. Arabuluculuk Konferansı T.C. Dışişleri Bakanlığının verdiği özet bilgiler çerçevesinde çatışmaların önlenmesi için kapsamlı, bütüncül bir yaklaşıma olan gereksinim duyulması nedeniyle arabuluculuk olanaklarının geniş anlamda kullanılması anlayışıyla dayalı olarak düzenlenmiş olduğu vurgulanmaktadır. Yine yapılan açıklamada “Konferans sırasında, merkezinde arabuluculuk kavramı bulunan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres’in ‘Barış için Diplomasi Atağı’ gündemiyle uyum içerisinde,
arabuluculuğun, çatışmaların farklı aşamalarındaki rolünün nasıl güçlendirilebileceği sorusu ele alınacaktır. Ayrıca ırkçılık, yabancı ve İslam düşmanlığı gibi toplumsal düzeni tehdit eden ve çatışma yaratma potansiyeli taşıyan aşırı akımlarla mücadele sürecinde arabuluculuktan ne şekilde istifade edilebileceği konusu da irdelenecektir.” şeklinde anlatıma yer verildi. İstanbul’da Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı himayesinde “Güçlü Diplomasi, Etkin Arabuluculuk” temasıyla
düzenlenen 4. İstanbul Arabuluculuk Konferansına katılan 48 ülkeden 150`den fazla büyükelçi, diplomatik misyon temsilcisi, yerli ve yabancı akademisyen, uzman, araştırmacı ve beş uluslararası kuruluş temsilcisi içerisinden en anlamlı bir katılımcı Türklüğün doğal barışçıl özelliği bağlamında “Türk Keneşi” olmuştur. Türk Keneşi (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi) Proje Direktörü Pelin Musabay Baki anılan konferansa çerçevesinde ayrıca BM Medeniyetler İttifakı ile Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı yetkilileriyle de görüşmeler yapmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’da bu konferansa bir video mesajı ile katılmıştır. Bunun yanı sıra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Kıbrıs Gazetesinde “Güçlü Diplomasi, Etkin Arabuluculuk (IV. İstanbul Arabuluculuk konferansı
vesilesiyle” konulu bir makale (daha doğrusu bir köşe yazısı) yayınlanmıştır. Burada bu yazı aynen aktarılmaktadır: “İstanbul Arabuluculuk Konferansı’nın dördüncüsü, “Güçlü Diplomasi, Etkin Arabuluculuk” temasıyla 30 Haziran 2017 tarihinde gerçekleşecek. Dünyanın dört bir yanından uzmanlar, diplomatlar, uygulayıcılar ve akademisyenler, önde gelen bir çatışma önleme ve çözüm yöntemi olarak arabuluculuğun ilerletilmesinin yollarını ve araçlarını keşfedecekler. Bu bağlamda, belli bir çatışma durumu ile ilgili kültürel davranış kuralları konusunda iyi donanımlı arabulucuların kayda değer başarıya ulaşabileceklerine inanıyorum. Bunun içinse, gençlerin arabuluculuk eğitimine daha fazla eğilinmesi, kadınların arabulucu olarak faaliyetlerinin teşvik edilmesi ve bu grupların doğru araçlarla donatılması karşımıza çıkan çözümler olabilecektir. Barışı hakim küresel gerçeklik haline getirme yolundaki sınamalarımızın devasa olduğu muhakkaktır. Ancak,
bu sınamanın barındırdığı fırsatları görebilmek de bizlerin sorumlulukları arasındadır. Bu itibarla uluslararası toplumun, arabuluculuk dâhil olmak üzere çatışmaların barışçıl çözümü alanında kapasite artırımı yönündeki istek ve iradesi bir öncelik haline gelmelidir. Bu düşüncelerle, Dördüncü İstanbul Arabuluculuk Konferansı katılımcılarına “Türkiye’ye hoş geldiniz” derken, uluslararası toplumu arabuluculuk konusunda eyleme geçmeye davet ediyorum”. Barışı seven, barışçıl yaklaşımı ön planda tutan Türk halkı bu özelliğini ulu önder Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada barış” sözleriyle perçinlemiştir. Bu anlayışla uluslararası politika
üreten ülkemiz geçmişten günümüze birçok sorunun yaşandığı üç kıtanın bağlandığı Avrupa-Asya-Afrika coğrafyasında yer almaktadır. Bu coğrafya var olan ekonomik, sosyal ve kültürel kaynaklar nedeniyle yalnız bu bölgede değil dünyaya ölçeğinde önemlidir. Bu nedenle de anlaşmazlık ve uyuşmazlıkları bol olduğu, dünya ölçeğinde risk taşıyan bir bölgedir. Bu bölgede (coğrafyada) yer alan Türkiye doğal olarak ya doğrudan ya da dolaylı olarak muhakkak etkilenmektedir. Bu nedenle Türkiye barış, istikrışçıl arabuluculuk işlevinin esnek olmasını gerektirdiği, önleyici diplomasi yordamıyla yerel dinamiklerin iyi anlaşılması, hakça ve tarafsız davranılması önem arz etmektedir. Bu bilinçle Türkiye, İstanbul’da gerçekleştirilen 4 konferansla, başata Birleşmiş Milletler olmak üzere dünya kamuoyuna
sorunların çözülmesinde arabuluculuğun barışçıl önemine ve yeğlenmesine iyi bir örnek olmuştur.Türkiye’de Ülke İçi ArabuluculukTürkiye kamuoyu her ne kadar
arabuluculuğu biliyorsa da devletin getirmek istediği arabuluculuk uygulamasından pek haberdar olduğu söylenemez. Her ne kadar bu uygulama beş yıl kadar önce getirildi ise de sistem ve nasıl çalıştığı getiri ve götürüsü ancak pek az kişi tarafından bilirar, refahın geliştirilmesi için çabalamakta ve uyuşmazlıkların barışçıl yollardançözülmesine katkı sağlamakta ve arabuluculuk uygulamalarına da öncülük etmektedir. Bu anlayış ve yaklaşımla Türkiyegeçmişten günümüze etkili bir şekilde Kırgızistan, Irak ve Lübnan’daki iç uzlaşmazlığın çözümünde, Bosna- Hersek’te kalıcı barışın sağlanmasında, benzer şekilde Afganistan, Suriye, İsrail, Somali vb’de yaşanan uyuşmazlık ve anlaşmazlıkta barışçıl çözüm için çaba harcamıştır. Her sorun ve uyuşmazlığın bölgesel ve ülkesel (yerel) dinamiklerinin bulunması baniyor. İşbu nedenle de konuya kısaca değinmede yarar vardır. Devlet, adliyelerde biriken davalar ve bunların uzun yıllar sürmesi adaletin gecikmesi nedeniyle adliyelerin yükü bir ölçüde azaltmak için arabuluculuk sistemini kullanılmasını istemiş ve bunu da başlatmıştır. Birçok hukukçu da arabuluculuk eğitimini almıştır. Uygulanmaya başlanan arabuluculuk kişiden kişiye olan uyuşmazlıkların çözümünde değil aynı zamanda ticari uyuşmazlıkları da kapsamaktadır. Ancak ticari uyuşmazlıklarda kolaylaştırıcı bir araç olan arabuluculuk yavaş ilerlemektedir. ABD ve sair ülkelerde arabuluculuk birçok konuda uygulanabilirken ülkemizde Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda uyuşmazlık ya da sorun uzlaşma kapsamındaki suçlar içerisinde yer almıyorsa durum arabuluculuk uygulamasına uygun değildir. Diğer konularda ise (örneğin kredi, satın alma, tüketici anlaşmazlıkları, işçi hakları, sigorta, yaralama vb) arabulucuya gidilebilmektedir. Bu arada işçi hakları konusunda
daha doğrusu iş davalarında hükümet zorunlu arabuluculuk getirmek istemektedir ve bu konudaki İş Mahkemeleri Kanun Tasarısı TBMM’ne gönderilmiştir. Bu yasa ile işçilerin bazı haklarına kısıtlama getirildiği ileri sürülmekte ve bu konuda en büyük işçi sendikası olan Türk-İş pazarlık kaygısını dile getirmektedir. Türk-İş Başkanı Ergün Atalay “Taraflar arasında zorunlu arabuluculuk sistemi, yargıya gidilerek uyuşmazlık yaratılmadan önce taraflar arasında tamamen serbest pazarlığa dayanan bir sistemi öngörüyor. İşçilik hakları nihayetinde pazarlık konusu oluyor. Yoksulluk içinde bulunan ya da ekonomik olarak zorda, darda kalan işçilerin bir an önce haklarını alabilmek için bu hakların önemli bir kısmından vazgeçmeleri riski bulunuyor” şeklindeki söylemiyle kaygılarını ortaya koymaktadır. Her ne kadar kaygılar varsa ve gelişmeler başlangıçta yavaş ise de zamana yayılmış istatistikler uygulamanın giderek arttığını göstermektedir. Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Arabuluculuk Daire Başkanlığı 2013 yılı için dört dosyanın arabulucuya gittiğini ancak izleyen yıllarda bu sayının arttığını bildirmektedir. Buna göre 2014’te 200 dosya, 2015’te 1160, 2016’da 4097 doya arabulucuya gitmiştir ve dosya sayılar giderek artmaktadır.