ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi, Ankara’ya gerçekleştirdiği zyarette Suriye “özel gündemini” yetkililerle görüştü. James Jeffrey ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın başkanlığındaki heyetler arası görüşmede Suriye’nin kuzeyinde “güvenli bölge” oluşturulması gibi başlıklar müzakere edildi. Jeffrey ile birlikte ABD Bakan Yardımcısı Müsteşar Yardımcısı ve Suriye temsilcisi Joel Rayburn
de Ankara’ya geldi. Jeffrey beraberindeki heyet ile birlikte, ABD ile Türkiye arasında uzun süredir yürütülmekte olan Suriye başlıklı müzakereler için Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın başkanlığındaki Türk heyetiyle masaya oturdu. İki saatlik müzakere sonrasında Türk tarafınca yazılı bilgilendirme basın mensuplarıyla paylaşıldı. Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan bilgilendirmeye göre; heyetler arası görüşmede Suriye konusunda son gelişmeler ele alındı. Görüşmede, “Fırat’ın doğusunda ve Suriye’nin genelinde terörle mücadele, güvenli bölge, Menbiç Yol Haritası’nın hayata geçirilmesi, İdlib Mutabakatı’nın (Türkiye ile Rusya arasındaki ateşkes konulu mutabakat) korunması, Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde siyasi çözüme ulaşılması ve Suriye’nin yeniden inşası konuları” ele alındı. Cumhurbaşkanlığı kaynakları; görüşmede Türkiye’nin ulusal güvenlik önceliklerinin açık bir şekilde vurgulandığını kaydetti.
Bu noktada, “DEAŞ, PKK/YPG/PYD dahil tüm terör unsurlarına karşı mücadele” görüşü de dile getirdi. Kaynaklar, ABD’nin geçtiğimiz Aralık ayından bugüne gündeme getirdiği oluşturulması planlanan güvenli bölge ile Türkiye’nin güvenlik endişelerini giderme ve bölgeyi tüm terör gruplarından temizleme sözleri verildiğini iddia etti. Bu konuda “Türk ve ABD teknik heyetleri arasında yapılacak müzakereler ile nihai bir sonuca varılması ve uygulanması konusunda fikir birliğine varıldığı” da açıklandı. Cumhurbaşkanlığı kaynakları, ABD ile Türkiye arasında Suriye konusunda “güven ve şeffaflık ilkeleri doğrultusunda işbirliği yapılması gerektiği” görüşünü de paylaştı. Türkiye tarafınca görüşmeye ilişkin yapılan bilgilendirmeye göre Ankara, Suriye’nin kuzeyindeki PYD/YPG yapılanmasını PKK bağlantılı örgüt olarak kabul edilmesi gerektiği görüşünden geri adım atmıyor. Ancak ABD’nin “Suriyeli Kürtler” olarak kabul ettiği PYD-YPG unsurlarına yönelik askeri, lojistik ve siyasi desteği sürüyor.
Gelinen son noktada, geçen yıl Haziran ayında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arasında imza altına alınmış Menbiç Yol Haritası ise halen hayata geçirilemedi. Türkiye tarafı, yapılan görüşmede yeniden bu beklentisini ifade etti. Bu yol haritası çerçevesinde 1 Kasım 2018’de ABD ve Türkiye askeri birliklerince Menbiç sınır bölgesinde ortak devriye çalışması başlamış ancak Ankara’nın beklentisinin aksine Menbiç’in PYD/YPG unsurlarından temizlenmesi mümkün olmamıştı. ABD Başkanı Donald Trump’un geçen yıl 18 Aralık’ta Twitter mesajıyla Suriye’den askeri olarak çekileceklerini açıklamış ve ardından Ankara’ya yaklaşık 32 kilometrelik güvenli bölge oluşturulabileceği mesajını vermişti. Ancak ABD ile Türkiye arasında “güvenli bölge” bağlamında yürütülen teknik müzakereler de henüz bir sonuca varılamadı. Türkiye’ nin haklı olarak, terör örgütü olarak nitelendirdiği PYD/ YPG’nin Fırat’ın batısından tümüyle çekilmesi ve hatta Fırat’ın doğusundan da temizlenmesi gerektiği görüşünde ısrarcı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bir gece ansızın gelebiliriz” gibi sözleriyle bölgeye askeri operasyon yapılabileceği ihtimalini de sıklıkla ifade ediyor. Türkiye’nin nabzını yoklamak üzere yeniden Ankara’da Gelinen son noktada, geçen yıl Haziran ayında Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo arasında imza altına alınmış Menbiç Yol Haritası ise halen hayata geçirilemedi. Türkiye tarafı, yapılan görüşmede yeniden bu beklentisini ifade ett. Bu yol haritası çerçevesinde 1 Kasım 2018’de ABD ve Türkiye askeri birliklerince Menbiç sınır bölgesinde ortak devriye çalışması başlamış ancak Ankara’nın beklentisinin aksine Menbiç’in PYD/YPG unsurlarından temizlenmesi mümkün olmamıştı. ABD Başkanı Donald Trump’un geçen yıl 18 Aralık’ta Twitter mesajıyla Suriye’den askeri olarak çekileceklerini açıklamış ve ardından Ankara’ya yaklaşık 32 kilometrelik güvenli bölge oluşturulabileceği mesajını vermişti. Ancak ABD ile Türkiye arasında “güvenli bölge” bağlamında yürütülen teknik müzakereler de henüz bir sonuca varılamadı. Türkiye’ nin haklı olarak, terör örgütü olarak nitelendirdiği PYD/ YPG’nin Fırat’ın batısından tümüyle çekilmesi ve hatta Fırat’ın doğusundan da temizlenmesi gerektiği görüşünde ısrarcı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bir gece ansızın gelebiliriz” gibi sözleriyle bölgeye askeri operasyon yapılabileceği ihtimalini de sıklıkla ifade ediyor. Türkiye’nin nabzını yoklamak üzere yeniden Ankara’da olan Jeffrey’nin de İbrahim Kalın ile görüşmesi ardından Dışişleri Bakanlığı ve Milli Savunma Bakanlığı yetkilileriyle de bir araya geldi. James Jeffrey ve beraberindeki heyet, Ankara ziyaretinin ardından İsviçre’nin Cenevre kentinde Suriye konusunda Mısır, Fransa, Almanya, Ürdün, Suudi Arabistan ve İngiltere’den yetkililerle de bir araya geldi. Jeffrey daha önce olduğu gibi Türkiye’ye gelmeden Kuzey ve Doğu Suriye Yönetimi ile görüşmeler gerçekleştirdi. Tüm bunlar 31 Mart seçimlerinin ardından Ankara’dan Washington’a giden dört ayrı heyetin temaslarının ardından gerçekleşti. Bunlara S-400 ile F-35 ikilemi ve bu bağlamda yapılan görüşmeleri de ekledikten sonra ortaya çıkan tabloyu Suriye odaklı yeni bir gelişmenin hızlanması olarak okunabilir. Jeffrey’nin Ankara temasları sürerken Trump ile Erdoğan telefonda görüştü ve akabinde Trump’ın Temmuz ayı içerisinde Türkiye’yi ziyaret edeceği haberi basına yansıdı. 31 Mart seçimleri sonrası trafiğin hızlanacağı beklenen bir durumdu. Önümüzdeki haftalar ve aylarda daha da yoğunlaşacağı aşikar. Kapalı kapılar ardında nelerin tartışıldığı ya da oldukça çetrefilli ve muğlak olan sürecin sonunda neyle karşılaşılacağını şimdiden kestirmek mümkün olmasa da var olan verilerden yola çıkarak bazı tespit ve değerlendirmeler yapmak mümkün.
Öncelikle taraflar arasında gerçekleştirilen hiçbir şeyin sadece iki tarafın mutlak iradesine bağlı olmadığını bilmek gerekir. Kimisi çok kimisi az ancak Rusya, İran ve Esad rejimi bir yandan; İsrail, Fransa, İngiltere, bazı Arap ülkeleri ve Kürtlerin öte taraftan etki ettiği bir denklem söz konusu. Kuşkusuz iki taraf açısından da pozisyonu en kestirilemez ülke Türkiye. AK Parti iktidarı 2016 yılından beri iki taraf arasında denge siyaseti yürüterek pozisyonunu güçlendireceğini düşündü ancak gelinen noktada yukarıda belirtilen tüm aktörler arasında durumu en fazla zayıf olan ülke konumunda Türkiye olduğu yorumları yapılıyor.
Dış politikada bir açmaza dönüştüğü iddia edilen S-400 alımı nedeniyle Washington tarafından uygulanacağı belirtilen yaptırım tehditleri hatta santajları, Türkiye’ye karşı özellikle ekonominin üzerinde bazı belirsiz beklentiler yaratıyor. Önemli bir enerji tedarikçisi olan İran’a karşı ABD ambargosunun alternatifi olarak düşünülen Körfez ülkeleriyle yaşanan bazı olumsuzluklar da dikkate alınması geregen gelişmeler olarak değerlendiriliyor. Geçtiğimiz ay Birleşik Arap Emirlikleri vatandaşı iki kişinin tutuklanması ve bunlardan birinin cezaevinde intihar ettiği iddiası ilişkilerin düzeyini göstermesi açısında oldukça çarpıcı bir gelişme şeklinde yorumlanıyor.
ABD, kuşkusuz S-400’lerden vazgeçilmesini yani Türkiye jeopolitiğinin Rusya açılmasını önlemeye ve kendince baskı yaratmaya çalışıyor. Elbette İran’a karşı geliştirilen kampanyaya belli bir oranda değiştirilme kabulü ve Rusya ile ilişkilere yeni bir denge kurulması hususu tartışmasız. Konjonktürdeki dengesizliğe bir de ABD’nin “egemen” olmaktan ileri gelen gücünü de dikkate almak gerekir.
Türkiye’nin ABD ile gerginliği azaltmasının ve normalleşme sürecine girilmesinin kazandıracaklarının yanı sıra bir de kaybettirecekleri de var. Türkiye’yi mevcut pozisyonda tutmak için “sineğin yağını çıkartan” ve Suriye meselesinde Cumhurbşkanı Erdoğan lehine bir yaklaşım sürdüren Rusya ve adeta kendi kabuğuna çekilen İran ve Esad rejimi var. Washington ile olası bir anlaşmada Rusya’nın da ABD kadar olmasa da masaya süreceği zengin bir gündemi olduğu da ileri sürülüyor. Nitekim Ankara-Washington temaslarının yoğunluğu ile İdlib’de düzenlenen hava saldırıları neredeyse aynı dalga boyunda seyrediyor. Ekonomik ilişkiler, terör kartı, uçak meselesi başta olmak üzere eski ve yeni defterleri karıştırabilir.