Bizim medeniyetimizin temel değeri insandır.
İnancımız gereği insan yeryüzünde yaratılmış
olan varlıkların en yücesidir. Bu yüce varlık
iyiliğe ve güzelliğe yöneldiği gibi yıkıcılığa
ve kötülüğe de yönelip hayvanlardan da aşağı
bir mertebeye düşebilir. Dolayısıyla insan kendi
eylemleri ile bu hayata değerini kendisi belirler.
Tıpkı bir marangozun ahşaba şekil vermesi
edasıyla sabırla ve sebatla inşa edilen medeniyetimizin
bugünlerde insan onuruna ve insan ırkına
yakışmayacak bir yıkıcılıkla bizim coğrafyamızda
yok edilmesi kabul edilemez.
Her medeniyet kendi var edicisi konumundaki
insanla birlikte vardır. Diğer bir deyişle herhangi
bir medeniyet, onu var eden insanların ona
sahip çıkmasıyla varlığını sürdürebilir. Aksi takdirde
zamanla etkisini yitirir ve nihayetinde yok
olup gider. Evet, İslam dünyasının bugün topraklarında
yaşanan insanlık dışı zalimlikleri ve kötülükleri
def etmezse binlerce yıldır ilmik ilmik
işlenen bu kadim medeniyet tasavvuru üstün değerleriyle
birlikte yok olmaya doğru gidecektir.
Ortadoğu başta olmak üzere İslam coğrafyasında
nerdeyse mantar gibi türeyen çeşitli örgütler;
İnsanın insana yapabileceği en büyük
kötülükleri kameralara kaydedip tüm insanlığa
yaymak medeniyetimizin değerler sistemine dinamit
koymaktır.
İslâm dünyasındaki çatışma, kan dökme,
intihar eylemcileri en büyük zararı Müslüman
kimliğine vermektedir. İslâm’a gizli ve açık düşmanlık
besleyenler her zaman buldukları fırsatları
değerlendirmeye çalışmışlardır. Son 20 yıldır
meydana gelen terör olaylarının İslâm dini ile
bağlantılı gibi gösterilmesinin bu dine ve mensuplarına
zarar verdiği, düşmanlarına Müslümanların
imajını zedelemek için bulunmaz fırsatlar
sunduğu ortadadır.
Bugün İslam ümmeti, fitne ve tefrika ateşiyle
tarihinin en zor süreçlerinden birini yaşıyor.
Irak’ta, Suriye’de, Libya’da, Yemen’de,
Nijerya’da ve İslam coğrafyasının birçok yerinde
çatışmalar, şiddet ve vahşet durmaksızın devam
ediyor. Emperyalist güçler asırlardır oynadıkları
oyunlarla Müslümanların onurunu ve izzetini
ayaklar altına almak istiyor.
Mezhebi, meşrebi, anlayışı ne olursa olsun
diğerinin mezhebini, meşrebini, anlayışını tefrika
vesilesi kılan ve kardeşini küfür ile suçlayan
bir zihniyet, İslam’ı ve Müslümanları esir almış
durumdadır. Yetmiyor başka diyarlarda yaşayan
Müslümanlar yerlerinden yurtlarından edilip
ölüme terk ediliyorlar. Artık her gün abartısız
yüzlerce Müslüman yeryüzünde katlediliyor.
İslam coğrafyası olarak içinden geçtiğimiz
süreçleri sadece bir terör, bir şiddet, mezhepçilik
ve taifecilik olarak değerlendirirsek eksik değerlendirmiş
oluruz. İçinden geçtiğimiz sürecin
adını doğru koymak gerekir. İçinden geçtiğimiz
süreç bir medeniyet krizidir. Bütün dünyada
insanlık, bir vicdan ve merhamet tutulması
yaşıyor. Ancak İslam medeniyeti bir krizden geçiyor.
Tarih boyunca İslam medeniyeti nice büyük
krizlerden geçti. Bilgin ve önder insanların
çabasıyla tarih içinde bu krizleri hep geride bıraktı.
Hep birlikte bizi kuşatan, İslam beldelerini
ve çocuklarımızı kuşatan bütün bu krizleri aşmak
için çok daha büyük bir çaba içinde olmamız
gerekiyor.
Bugün Yeni Zelanda’da, dün Arakan, Filistin,
Suriye, Irak, Afganistan, Libya, Yemen
ve buna benzer birçok İslam beldelerinde sırf
inançları gereği Müslüman oldukları için insanlar
evlerinden atılmakta, camilerde katledilmekte
ve zulüm görmektedir.
İslam coğrafyasında insanlıkla ilgisi olamayan
bir sürü terör örgütü kafa kesen vahşiler olarak
adlarını tarihsel hafızamıza yazdırmaktadırlar.
Yeni nesiller bu bilinç ve yaklaşımla İslam
Medeniyetinin kutsal değerlerini bundan ibaretmiş
gibi görüp öğreniyorlar. Bu vahşiler eliyle
yapılan yegâne şey; medeniyetimizin temeli olan
merhamet ve insanlığımızın göstergesi olan vicdan
dünyamıza yapılan büyük bir kıyımdır. Bütün
bunlar telafisi mümkün olamayacak toplumsal
travmalara ve kültürel coğrafyamız hakkında
da büyük bir imaj bozukluğuna yol açmaktadır.
Türkiye olarak dünyanın her tarafında Müslümanlara
yapılan bu zulüm ve katliamlara yetişmeye
çalışıyoruz. İslam dünyası maalesef kafasını
kuma gömen deve kuşu misali olan bitenleri
görmezlikten geliyor. Gerek maddi ve gerekse
manevi sosyal yardım desteklerini dünya ülkeleri
içinde birinci sıraya taşıyan ülkemiz üzerine
düşeni fazlasıyla yapmaya devam ediyor ve
etmeye de devam edecektir.
Medeniyetimiz ışığında kültürel coğrafyamızın
hüküm sürdüğü tüm diyarlara huzur
ve güzellikleri sağlamada geri durmayan
Türkiye’miz, İslam ülkelerinin liderleri tarafından
yalnız bırakılıyor. Umarız ki, Müslümanlar
artık bu uykudan uyanırlar. Müslümanlara yapılan
bu zulüm ve şiddete artık dur derler. Sadece
yardım eli uzatmakla kalmayıp birlik ve beraberliklerini
de tesis edip daha güçlü ve daha müreffeh
bir İslam ülkeleri birliğinin de kurulmasına
vesile olurlar…