Dünya kamuoyu, ABD’nin toplamış olduğu diplomatik istihbari bilgiler içeren Wikileaks belgelerinin sızdırılması ve ardından NSA uzmanı Snowden’in ABD’nin hemen hemen tüm Dünya liderlerini dinlediğine yönelik açıklamalarından sonra bu kez de Alman istihbaratı elemanı Markus R.’nin CIA için topladığı verilerin ortaya çıkması ile son iki yılda üçüncü kez sarsıldı. Her ne kadar gerek Wikileaks belgelerinde Türkiye’ye ait notlar ve gerekse Snowden’in belgelerinde Türkiye’nin de dinlendiğine dair emareler olsa da Alman İstihbarat Örgütü’nün (BND) Türkiye’yi 2009
yılından beri hedef ülke olarak dinlediğinin ortaya çıkması ülke gündemini ciddi anlamda sarstı. Türkiye, Almanya arasında tarihi derinliğe sahip dostluk ve müttefiklik ilişkileriyle hiçbir şekilde
bağdaşmayan bu uygulamanın, uluslararası güvenliği ve istikrarı tehdit eden gerçek sınamalarla ortak mücadeleye zarar vereceğinin bilinmesi gerektiği şeklinde açıklamalarda bulundu ve
Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Dışişlerine çağırılarak izahatta bulunması istendi. Böyle bir olaya verilen diplomatik tepki son derece normal. Hatırlanacağı üzere daha önceki sayılarımızda Snowden olayını, ABD’nin Merkel’i dolayısıyla Almanya’yı yıllarca nasıl ve hangi saiklerle dinlediğini işlemiştik. Merkel ABD’ye büyük tepki göstermiş ve “Dost ve müttefik ülkeler birbirini dinlemez” açıklamasıyla bu tepkisini belirtmişti. İşin tuhaf tarafı ise Almanya istihbarat yetkilileri tarafından 2009 yılından beri yapıldığı kabul edilen dinlemeler için gösterilen gerekçeler ve lman yöneticilerin tutumları. Bilindiği üzere Türkiye’nin Almanya ile olan uluslararası ilişkileri son yıllarda ağır aksak ilerlemekte ve zaman zaman gerginleşmekte. İki dünya savaşı kaybeden ülkenin
artan işgücü ihtiyacını karşılamak üzere 1950’lerde Türkiye’den başlayan göçün sonunda yaklaşık üç milyon gurbetçimizin yaşadığı Almanya ile olan ilişkilerimiz AB üyelik süreciyle daha farklı bir rol kazandı. AB içerisinde hegomanik bir güce sahip olan Almanya da özellikle Şansolye Merkel’in son seçim programında Türkiye’nin AB üyeliği ile ilgili stratejik ortaklık terimi Türkiye arafından
hayal kırıklığı ile karşılanmıştı. Son olarak Nisan ayında Türkiye ziyaretinde bulunan Almanya Federal Cumhurbaşkanı Joachim Gauck’un “Twitter ve Youtube yasaklanmak zorunda mı? Söylediklerimi içişlerine müdahale olarak algılamayın. İtiraf ediyorum gelişmeler beni korkutuyor” şeklindeki açıklamaları ilişkileri iyiden iyiden germişti. Tabii tüm bu sayılanlar bir ülkenin müttefiğini dinlemesi için sebep gösterilemez. Hele ki bu müttefiklik sözde değil de NATO gibi bir organizyondan ileri geliyorsa!

Hedef Ülke Türkiye! 

Markus R. isimli istihbarat elemanının Alman İstihbarat Örgütü’nün (BND) istihbarat raporlarını CIA’ya aktarması sonucu Türkiye’nin 2009 yılından itibaren “Hedef Ülke” olarak belirlediği ve sadece şahıslar üzerinden değil tüm ülkenin hedef olarak alındığı ortaya çıktı. Uluslararası ilişkilerde normalde bu tür durumlarda; sessiz kalma, olayı soğutma ve iyi niyet mesajları gönderme ve hatta kendi istihbarat birimlerini suçlama şeklinde atılan adımların yerine Almanya’nın sergilediği tavır dinlemeleri nasıl isteyerek ve bilerek yaptığı ve yapmaya da devam edeceğini gösterir nitelikte. Herşeyden önce Merkel’in ABD için yaptığı “Dost ve müttefik ülkeler birbirini dinlemez” açıklamasına; o açıklamayı ABD için yapmıştım ve hala geçerli şeklindeki ilginç çıkışı meselenin ne kadar derin olduğunu gösterir ve bir bakıma Almanya’nın Türkiye’yi “Dost ve müttefik ülke” olarak görmediği nitelikte. Dahası Alman üst düzey yetkililerin Türkiye’nin neden hedef ülke konumuna geldiğine ilişkin cevapları da son derece keskin. Türkiye’ye yönelik; PKK ve aşırı sağ ve sol grupların karargahı nitelemesinin  yanı sıra, Suriye ve Irak’taki teröre katkıda bulunuyorsuçlaması, Almanya’daki sivil toplum kuruluşları aracılığıyla Almanya’nın iç meselelerine karışıyor ithamı, insan ve uyuşturucu kaçakçılığında kilit rol oynuyor suçlamaları Alman yetkililer tarafından dinlemelere gerekçe gösterildi. Gözlemlenmesi gereken konular ise; Türkiye’nin ekonomisi ve dış politikası olarak belirtiliyor! Tüm bu gelişmeler sonucunda Türkiye’nin NATO üyesi bir müttefik olmasına rağmen dinlemelerin Almanya tarafından açık bir biçimde makul olarak nitelendirilmesi, yeni dünya düzeninde, politika üretenler ve yöneticiler tarafından müttefiklik ve makuliyet kavramlarının tekrar irdelenmesini gerektiriyor.

 Dinlettirmeme Sanatı ve İstihbarata Karşı Koyma Faaliyetleri! 

21. yy’da teknoloji çağı ile birlikte elektronik casusluk da zirve yapmış durumda. Özellikle bilim ve elektronik sanayi konusunda başta olan ülkeler bu tür dinleme ve izlemeleri de çekinmeden yapabiliyorlar. Özellikle Türkiye’nin bulunduğu coğrafya her zaman diğer ülkelerin istihbari faaliyetlerini sıklıkla yapmak istendiği bir konumda bulunuyor. Artık fiziki sınırların kalktığı bir ortamda binlerce kilometre uzaklıktan dinleme ve izleme faaliyetleri yapılabiliyor. En son Snowden olayında görüldüğü gibi bazı yazılımlar yapay zeka ile bu bilgileri derliyor, tasnifliyor ve birleştirip sonuçlar çıkarabiliyor. Günlük hayatın her alanında kullandığımız sosyal ağlar sayesinde kim kimle görüşüyor, hangi mekanlara gidiliyor, banka hesapları ile yapılan işlemler nelerdir gibi bilgiler rahatlıkla elde edilebiliyor. Örneğin bir iletişim şirketinin ücretsiz ürünü olan internet tabanlı bir e-posta hizmeti aracılığıyla gönderilen bir postanın (mailin) içeriği ile ilgili anında bir reklam maili hesaba gönderiliyor. Yani e-postalar bile okunuyor. Bu durumda ise öncelikle fiziki ve kişisel güvenlik tedbirlerinin önemli kadroları işgal edenler tarafından alınması gerekiyor. Bunun yanı sıra Türkiye’nin son yıllarda yeni yeni tanıştığı siber güvenlik konusunda ise daha fazla önlem alınmalı ve yatırımlar yapılmalıdır. Savunma sanayinde son yıllarda oluşturulan milli uçak, gemi, milli tank gibi öğelerin yanına milli yazılım ve kriptolama metotlarının da eklenmesi gerekmektedir.