Anasayfa » Genel » GENELKURMAY BAŞKANLIĞINDA “SURİYE VE IRAK KONULU TERÖR ZİRVESİ”

GENELKURMAY BAŞKANLIĞINDA “SURİYE VE IRAK KONULU TERÖR ZİRVESİ”

Genelkurmay Başkanı Orgeneral Akar’ın ev sahipliğinde Irak Genelkurmay Başkanı Ganimi, ABD Avrupa Kuvvetler Komutanı Scaparrotti ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Votel’in katılımıyla gerçekleşen toplantıda, başta Irak ve Suriye olmak üzere bölgedeki genel güvenlik durumu ve terör örgütleri ile mücadelede alınması gereken tedbirlerle ilgili hususların görüşüldüğü bildirildi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar’ın ev sahipliğinde, Irak Genelkurmay Başkanı Orgeneral Osman Ganimi, ABD Avrupa Kuvvetler Komutanı Orgeneral Curtis M. Scaparrotti ve ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral Joseph L. Votel’in katılımıyla güvenlik zirvesi yapıldı. Genelkurmay Başkanlığından yapılan bilgilendirmeye göre, Genelkurmay Başkanlığı Karargahındaki toplantıda, başta Irak ve Suriye olmak üzere bölgedeki genel güvenlik durumu ve terör örgütleri ile mücadelede alınması gereken tedbirlerle ilgili hususlar görüşüldü. Irak’ta 2018 seçim yılı olacak. Ancak, ABD’nin işgalinden bu yana Irak’ta yapılan seçimleri hep büyük krizler takip etti. Tabi ki sadece bu mevcut duruma bakarak bir genelleme yapmak da doğru değil. Ancak, DEAŞ’ın devre dışı bırakılmasıyla Irak’ta sorunlar tamamen çözülmüş değil. Bu nedenle, 2018’de de Irak dünya gündeminin ilk sıralarında yer alacak. ABD’nin 2003 yılında Irak’ı hiçbir haklı gerekçeye dayanmayarak işgal etmesinden bu yana devlet kurumları ve kamu otoritesi henüz yeniden tesis edilebilmiş değil. Seçimler neredeyse sorunsuz ve zamanında yapılmasına rağmen, işgal sonrası siyasetin etnik ve mezhepsel yaklaşımlar üzerinde yeniden yapılandırılması, siyaset kurumunun çözüm üretici bir aktör olmaktan ziyade mevcut sorunları körükleyen bir duruma getirdi. Bu nedenle, neredeyse işgal sonrasındaki her seçimi farklı şekillerde ve birbirinden ağır krizler takip etti. 2005 sonunda yapılan seçimlerden sonra ülke 2006’dan itibaren mezhepsel ayrışımı ağır basan bir iç savaşa sürüklendi. 2010 seçiminden sonra SünniŞii kutuplaşması mecliste kendisini hissettirirken, dönemin başbakanı Nuri Maliki’nin Sünni Arapları yabancılaştıran politikaları toplumsal huzursuzluğun doruk noktasına çıkmasına yol açtı. 2014’teki seçimden kısa bir süre sonra ise DEAŞ saldırılarıyla ülke harap oldu. Elbette, tüm bu gelişmeler tesadüf değil. Kırılgan bir yapıya sahip ve derin toplumsal ve siyasal krizleri demokrasi yoluyla çözemeyen Irak’ta her seçimin beraberinde yeni krizler üretmesi ülkede siyasetin silahlardan ayrı düşünülemediği gerçeğinin bir yansıması. Muhtemelen, 2018 de çok farklı olmayacak. Aslında, ilk bakışta tablo o kadar da iç karartıcı değil. Gelinen noktada DEAŞ ‘ın Irak’taki varlığı en azından görünürde sona ermiş durumda. Bu terör örgütünün hali hazırda ülkede kontrol ettiği büyük bir alan yok. Yani, terörle mücadelenin en zorlu süreci atlatılmış görünüyor. Buna ek olarak, ülkenin parçalanması tehdidi de şimdilik bertaraf edildi. Kuzey Irak’ta yapılan bağımsızlık referandumundan sonra Başbakan Haydar İbadi ‘nin bölgesel güçleri de arkasına alarak atmış olduğu adımlar, Bağdat’ı Erbil karşısında 2003’ten beri en güçlü konumuna getirdi. Yani Kuzey Irak Kürt yönetimi destekçileri tarafından yalnız bırakıldı. Üstelik tüm bu sorunlar içerisinde Irak hükümeti petrol üretimini de artırmayı başardı ve büyük savaş harcamalarına rağmen ayakta kalabildi. Gelinen bu son noktada, 2014’te başbakanlık koltuğuna oturduğunda dağılmak üzere olan bir ülkeyi yönetmek zorunda kalan Haydar İbadi’nin dört yıllık dönemi zorlu geçse de karnesinde önemli başarılar bulunuyor. Fakat bu tablonun bir de diğer yüzü bulunuyor. Öncelikle, Bağdat’ın hem terörle hem de ayrılıkçı taleplerle mücadele süreci çok kolay geçmedi. Bağdat’ın Irak siyasetinde ağırlığının ne kadar arttığı farklı bir soruyla sorgulanmalı. Güçlenen Bağdat mı yoksa Bağdat üzerinde etkili olan ve her biri devlet içinde devlet gibi davranan alt grupların ittifakı mı bugünkü durumun mimari? Daha başka bir ifadeyle, Haydar İbadi, Irak Başbakanı olarak bir başarı sağlamış olsa da devlet kurumları, bakanlıklar ve hepsinden önemlisi güvenlik birimleri üzerindeki etkisi hala tartışma konusu. Irak Parlamentosu, 12 Mayıs 2018’de seçim yapılacağını ilan etti. Bugüne kadar Irak’ta seçimler genellikle ertelendi ve planlandığından en az 6 ay sonra yapıldı. Fakat bu şekilde tam tarih ilan edildikten sonra seçimin ertelendiği görülmedi. Bu nedenle seçimin nasıl yapılacağı, seçmen kütüklerinin belirlenmesindeki güçlükler, hangi seçim sisteminin uygulanacağı konusundaki belirsizlikler sürse de seçim zamanında yapılacak gibi duruyor. Kaldı ki, son dönemdeki başarıları arkasına alan İbadi de seçimin zamanında yapılmasından yana. Ancak seçimlerin ve siyasetin kaderini etkileyen kritik dengelere ilişkin pek çok cevapsız soru da ortada duruyor. Bu sorulardan ilki, Irak’ı önce DEAŞ ‘tan sonra da ayrılıkçı taleplerden kurtardığı Iraklı Şii Araplar arasında geniş kabul gören Haşdi Şabi’nin yeni siyasal dönemdeki rolünün ne olacağıdır. Ayetullah Ali Sistani’nin silahlı gruplara yönelik çağrılarından sonra pek çok grup silahları gömüp sivil siyasete atılmayı tercih etmeye başladı. Haşdi Şabi geçtiğimiz yıl Irak Savunma Bakanlığı çatısı altına alınmıştı. Yani, hukuki bir kurum haline gelmişti ve bunun üyeleri de artık devletten maaşını alan güvenlik görevlisi statüsünde. Yani, bugün Haşdi Şabi’ye bağlı alt grupların üyesi olan kişilerin üniformaları yavaş yavaş farklılaşabilir. Ancak onlara bu imkanı sağlayan kişi, aile, aşiret ve dini lidere olan bağlılıkları ortadan kalkmıyor. Tam tersine, yeni kurumsallaşan ilişkilerle birlikte daha da güçleniyor. Haşdi Şabi liderleri, yerel siyasete ya da parlamentoya katılmak üzere üniformalarını çıkartmış olabilirler, fakat bundan sonraki kariyerlerini belirleyecek unsur geçmişten beri taşıdıkları ilişkililer ağı olacak. Muhtemelen Iraklı Şiiler arasında seçim kampanyasında sıkça kullanılan sloganlar ve görsel materyaller son birkaç senedeki askeri gelişmeler üzerinden biçimlenecek. Toplumun yeni kahramanları ve liderlerini belirleyecek olan faktörler, geçmişteki klasik aşiret bağları, kariyer geçmişi, mesleki uzmanlıklar ya da dinsel/toplumsal ilişkilerden ziyade son dönemdeki milis yapıları olacak. Bu da geleneksel olarak Irak siyasetini belirleyen Şii siyasi aktörlerin yerine, milisleşmenin sonucu olarak ortaya çıkacak yeni siyasi semboller, ittifaklar ve anlayışlara yeni hareket alanları doğuracak. Kısaca, artık El-Hekim ve Sadr ailelerinin geleneksel bağları, Dava Partisi’nde Maliki ile İbadi arasındaki çekişme ya da dini vakıfların fonladığı kurumların temsilcileri değil, bu aktörlerin eski milis-yeni siyasi liderlerle olan ittifaklarını nasıl kurguladığı önemli olacak. İkinci bir konu da Sünni Arapların nasıl yeniden sisteme entegre edileceği meselesi. ABD’nin Irak’ta Baas Partisi’nin devre dışı bırakmasından beri çözülemeyen bu sorun son 15 yılın en karmaşık halini aldı. Eski Baasçıların bir kısmı DEAŞ ‘la mücadelede önemli roller üstlendi. Nitekim bazı aşiretler de öyle. Ancak, son üç yıl içinde Sünni Araplar tam anlamıyla parçalandılar. Bir kısmı DEAŞ tarafından ezildi. Bir kısmı Bağdat tarafından hala terörist olarak değerlendiriliyor. Bir kısmı ülkeyi terk etti ve halktan destek isteyecek ne yüzleri ne de güçleri var. Bir kısmı Bağdat ile ittifak yaptı ve şu anda en güçlü olanlar bu gruptakiler. Ancak neresinden bakılırsa bakılsın Sünni Arapların bilinen eski temsilcileri ne aşiret reisleri olarak ne de siyasi parti liderleri bağlamında eski güçlerine sahip. Muhtemelen, Sünni Araplar arasında da Sünni “Haşd” ların yeni nesil liderliğinin etkisi ortaya çıkacak. DEAŞ’ın darmadağın ettiği klasik aşiret yapısı ve DEAŞ ile mücadele dahi edemeyen eski Sünni Arap siyasi liderlerin önümüzdeki dönemde işi çok zor. Son olarak Iraklı Kürtlerin geleceği de sorgulanmalı. IKBY ‘deki partilerin bu yıl tek seçimi yok. IKBY ‘deki bölgesel parlamento ve başkanlık seçimi Irak genelindeki seçimden çok daha sert geçecek ve Kürtler için daha büyük önem arz ediyor. Fakat 16 Ekim’den sonra Bağdat’taki olaylar IKBY ‘yi daha çok etkiler hale geldi. Kürtler, 2003-2010 arasında Bağdat’taki gelişmeleri etkileyebilme kabiliyetlerini özellikle 2014’ten sonra kaybettiler. Parlamentodaki sandalye sayıları azımsanamayacak boyutta olmasına rağmen yeni hükümetin bir ulusal birlik hükümeti olmaması halinde kritik görevler alabilmeleri çok güç. Ancak şurası bir gerçek ki, yeni dengeler neticesinde IKBY ‘nin Bağdat’ta yeniden güçlü olması gerekiyor. Aksi takdirde federal bölgedeki ekonomik sorunlar daha da yıkıcı bir hal alacak. Devlet memurlarının dahi maaşları hali hazırda zorla ödeniyor. Bu sebeple, Kürt partilerin kendi içlerindeki siyasi kutuplaşmanın yansıması olarak iki ayrı blok ya da KDP-KYB ‘nin bir ittifak kurduğu diğerlerinin ise bir seçim birlikteliği oluşturduğu şekilde seçimlere girilebilir. Fakat muhtemelen Bağdat’tan birkaç ay sonra yapılacak IKBY seçimlerinin provası olacağı için hem IKBY ‘deki iç dengeler hem de Bağdat-Erbil ilişkileri açısından çok parçalı ve çok bilinmeyenli bir siyasal denkleme sürüklenecekleri söylenebilir. Elbette, bu cevap bekleyen üç soru dışında pek çok önemli sorunlar da var. Örneğin, yeni siyasal dengelerin Türkmenler üzerindeki etkisi başlı başına ayrı bir değerlendirme konusu. Seçimin nerelerde nasıl yapılacağı, adil ve şeffaf olup olmayacağı, seçimden sonra ekonomik sorunların nasıl çözüleceği ve seçim yapılsa bile hükümetin kurulup kurulamayacağı. 2017 yılı itibariyle Orta Doğu’ya bakıldığında krizlerin, iç çatışmaların ve terör eylemlerinin yükselişe geçtiği bir yıl olduğunu söylemek mümkündür. Orta Doğu bölgesindeki gelişmeler analiz edilirken küresel ve bölgesel bağlamda iki temel eksenden bahsetmek gerekir. Küresel açıdan bakıldığında ABD, Rusya, Fransa ve İngiltere’nin bölgedeki rollerine, bölgesel açıdan değerlendirildiğinde ise Türkiye, İran ve Suudi Arabistan’ın yaşanan olaylara bakışına değinmek gerekir. 2017 yılında küresel ve bölgesel pek çok gelişme yaşanmıştır. ABD’de Donald Trump’ın başkanlık koltuğuna oturması, Suriye iç savaşında Astana süreciyle birlikte Türkiye, Rusya ve İran’ın garantör ülke olması ile çatışmasız bölgeler konusunda mutabakat sağlanması, Suudi Arabistan ile Katar arasında yaşanan siyasi kriz ve ardından Katar’a gelen ambargo, Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin sözde bağımsızlık referandumu, Lübnan Başbakanı Saad el Hariri’nin Riyad’dan istifa ettiğini açıklaması ve 6 Aralık’ta Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıması kararı 2017 yılının en önemli gelişmeleri arasında yer almaktadır. Bu gelişmelere bakıldığında 2017 yılının oldukça zorlu geçtiği ve 2018 yılına da pek fazla umut vermediği açıkça ortadadır.