« Metin Özülkü ile “Müzik Molası”
![](https://siyasetdergisi.com.tr/wp-content/uploads/2019/09/metinözülkü-420x300.jpg)
ÇEVRE AHLÂKI…
İnsanoğlu çoğu zaman hayatın anlamı, âlem ve içindekilerin mahiyeti, insanın âlemle ilişkisi hakkında düşünür durur. Bu tür arayışlarda tabii ki herkesin öncelikleri farklı olur. Mesela şimdilerde bendeniz gibi, kimileri doğa ve insana dair düşüncelere öncelik verip, dert eder. Son dönemlerde yaşanan orman yangınları ve yitip giden nice canlıyı da göz önüne alırsak, hayatın devamlılığı için ne derece önemli olduklarını algılarsak, önceliğimizin çevre ahlâkı olması gerektiği konusunda hem fikir oluruz sanırım. Ormanların, ağaçların hayvanların, böceklerin Dünya’nın ekolojik dengesi için ne kadar önemli olduğunu anlatacak değilim; bunu zaten hepimiz biliyoruz. Ama bu düzenin sürdürülebilir olması için de gerekli olanlar yapılıyor mu? Hem Dünya, hem ülke adına emin değilim. Bizler sadece sosyal medya hesaplarımızdan acımızı, üzüntümüzü dile getirip vicdanlarımızı rahatlatıyoruz ama gerekli çözümler, gerekli hareketler ne yazık ki yetersiz kalıyor, yapılamıyor. Çevre ahlâkı oluşturmada insan-doğa ilişkisini yeniden düzenlemek gerekiyor kanımca. Bu da öncelikle iç dünyamızdaki problemlerin çözülmesi ile bu işin sağlıklı ilerleyeceği yönünde. Akıl ve kalbin birlikte yol alabileceği bir yol haritası. Bu yol da yine ahlâka çıkıyor bu arada. Ahlâklı bireyler, ahlâklı toplum… Eski zamanlarda bir mürşit dervişlerini çiçek toplamaya yollar, dervişlerden biri de mürşidinin isteği üzerine gider ama kuru bir menekşeden başka bir şey getirmez. Mürşit sebebini sorduğunda “Sultanım hangi menekşenin başına varsam bana ‘Allah hakkı için beni koparma, tesbihimden beni ayırma’ diye yalvardığını duydum. Sonunda, işte şu zikir ve tesbihi tükenmiş menekşeyi buldum.” der. Bir başka örnek ise ormana ağaç kesmeye giden dervişlerle ilgili. O dervişler baltalarını örtüyle bağlayıp saklar öyle giderlermiş ormana nedeni ise geçtikleri ormanda diğer ağaçlar baltaları görünce korkup ürkmesinler diye. İşte nerelerden nerelere gelinmiş zaman içinde. Yani kalbi duygular iyice yok olmuş gitmiş. Allah’tan akıl kalmış; kalmışta o da ihtiras ve güçle birleşip yok etmeye yönelmiş. Şimdilerde kimsenin umurunda değil o ağaçlar o ormanlar o yaratılmış canlar. Oysaki bakın bir ayette ne buyuruluyor: “Yedi (kat) gök, yer ve onların içindekiler O’nu tesbih eder. O’na, hamd ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Fakat (siz) onların tesbihlerini anlayamazsınız. Doğrusu O, halîmdir (cezaya acele etmez ve) çok bağışlayıcıdır.” İşte varlıkların yaratıcı ile olan ilişkisi, tabiatın cansız değil, canlı ve anlamlı olduğu. Her yaratılmış yaratıcıya bağlı olarak ilâhî bir kudsiyete sahip. Bir başka ayette ise: “İnsanlar yediğine bir baksın! Şöyle ki: Yağmurlar yağdırdık; sonra toprağı göz göz yardık da oradan ekinler, üzüm bağları, sebzeler, zeytin ve hurma ağaçları, iri ve sık ağaçlı ormanlar, meyveler ve çayırlar bitirdik. Bütün bunlar sizin ve diğer canlıların yararlanması içindir” buyurulmuştur. İşte gerçek; doğayı oluşturan bütün unsurlar arasındaki dengenin önemi gayet açık bir şekilde aktarılmış olmasına rağmen, insanoğluna bir uyarı niteliği olmasına rağmen, bir diğer taraftan bilim adamlarının ve bilimin ortaya koyduğu veriler varken, son yıllarda küresel iklim değişiklikleri Dünya’yı kasıp kavururken el birliği ile Dünya’nın sonunu hazırlıyoruz. Ez cümle, akıl ile kalbin birlikte yol alacağı ve hüküm süreceği yarınları çok geç olmadan görebilmek umudu ile…
İpek Tuzcuoğlu
ipekipektuzcuoglu@gmail.com