Güven ne büyük, ne kucaklayıcı, nasıl sarıp sarmalayan huzur veren bir duygudur. İnsan güvenmek ister, inanır her söylenene fıtratı da odur aslında. İnsan güvenle doğar, kuşkuyla büyür, sırrı ile ölür. İlk zamanlar kuşku, korku, çekinme duygusu yoktur onda. En güzel emsali de yeni doğan bebeklerdir, denir ya uzun bir süre Yaratan’la bağlantısı kesilmez yeni doğanların diye. Çünkü tertemiz saf halleri ve mis kokularıyla yaşamın mucizeleridir onlar. Sonra o mucizeler, büyürler çocukluk yılları başlar yine inanırlar, güvenirler, bağlanırlar her gördüklerine, duyduklarına. Gençliğe geçişte bir şeylerin ters gittiğini hissederler ama anlayamazlar, isimlendiremezler pek. Çevrelerinden hep şu cümleyi duyarlar; “buluğ çağı, ergenlik dönemi,olur böye haller sıkıntılar problemler.” Hal böyle olunca gencecik zihinler kendilerini kabahatli bulur, aile ve çevre ise hep o hali suçlar durur; ah o buluğ çağı… Üniversite yılları başlar sonrasında, suçu başkalarında bulmalar, benim kabahatim yoklar, ben hep haklıyımlar, kendini toplumda kabul ettirme halleri bir an önce iş bulma ve para kazanma aceleciliği. Geldik mi iş hayatına, yeni durumlar, yeni insanlar aslında biz büyükler ona hayat okulu deriz; ah o hayat okulu… İşte o hayat okulu var ya o hayat okulu sizi hiç bilmediğiniz yerden vurur. Ömrü hayatınızda okumadığınız, size hiç öğretilmeyen, aklınızın köşesine dahi gelmeyen yerlerden imtihana tabi tutar sizi. Sonuç; tabii ki iki seksen yere yapışırsınız, sınıfta kalırsınız hem de defalarca. Sonra bir gün öyle bir tez vermeniz gerekir ki orada ta çocukluğa dönmeniz gerekir işte. Hatta bebekliğe hatta ve hatta o ilk doğduğumuz ana çünkü hayat okulunun sırrı orada saklıdır. O anda ilk nefeste. Sonra der ki içinizden bir ses ne vardı o anda? Niye bu kadar uzaklaşmışım kaybolmuşum o ilk nefesten… Sonra o hayat tezi gelir aklınıza ve tecrübeler mührünüzü vurarak bitirirsiniz tezinizi ta ki vereceğiniz bir başka teze değin. Şimdi gelelim o ilk kelimeye güvene, soruyorum size o güveni ilk doğduğumuz an itibari ile bizim içimize yerleştiren yüce yaratıcıyı niye unutur olduk, böylesine kıymetli ve insanı insan yapan vasıfların en bir güzelini güven duygusunu bize kaybettiren ne? Biziz güzel kardeşim biziz o ilk nefesin sırrını keşfetmek yerine nefsin ganimetleri peşinde insanlığını kaybeden bizleriz… Onun içindir ki önce güven, güven ki o ilk nefesine güvenilen olasın…