Yaşamak için sade, samimi, hesapsız, menfaatsiz, basit bir hayata talip olmalı insan. Bunlardan yoksun bir yaşam ise yaşamak değildir ki… Cebini değil gönlünü dolduran azınlığın dostluğuna talip olmalıdır ki insan gönül pınarından içtikleri ile şifa bulabilsin. Adalet terazisinin dengesini kaçırmamalı ki insan vicdanının gölgesinde huzur bulabilsin. Aslına bakarsanız öyle basitleştirip sadeleştirmeli ki insan kendini, gelip geçtiğimiz bu dünyanın gereksiz yükünü üzerinden atabilsin. O yükler var ya o yükler hepimizin kamburunu çıkaran, ağırlığı altında ezen, kimi zaman dizlerinin üzerine çöktüren o yükler işte hepsi bu dünya hayatının ziynetleri süsleri hazineleri… O yüklere talip nice insan tanıdım üzerinde kara bulutlarla gezen gözleri ihtiras ateşi, elleri yangın yeri… Nice insanlar tanıdım sözleri gül bahçesi, içleri diken teli… İnsan dediğin sözüyle özünü buluşturabilmeli, güneşin sıcaklığını nefesinde, mavinin huzurunu gözlerinde, doğanın şifasını ellerinde hissettirmeli. Yani yangın yerinde yaşayanlardan mı olacaksın, gül bahçesinde mi? Kim bilir belki de sizin gül bahçesi zannettiğiniz dünyevi nimetler manevi hayatınızın ateş toplarıdır.