Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) 30 Mayıs 2019 günü Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde gerçekleştirildi. Son derece önemli ve yaşamsal konuların görüşüldüğü MGK toplantısı 3,5 saat sürdü. Toplantı sonrasında yapılan yazılı açıklamada ‘Pençe Harekat’ı kapsamlı şekilde ele alındı’ denildi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde yapılan MGK toplantısının ardından yayınlanan bildiride toplantı gündemi ile ilgili değerlendirmelere yer verildi.
Pençe Harekâtı
MGK toplantısı sonrasında yapılan yazılı açımlamada Pençe Harekâtı ile ilgili olarak şu ifadelere yer verildi:
“Millî Güvenlik Kurulu, 30 Mayıs 2019 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplanmıştır. Toplantıda, ülkemizin güvenliğini yakından ilgilendiren önemli iç ve dış gelişmeler bütün yönleriyle ele alınarak, millî birlik ve beraberliğimiz ile bekamızı tehdit eden PKK/PYD-YPG, FETÖ ve DEAŞ başta olmak üzere, yurt içinde ve yurt dışında terör örgütlerine karşı sürdürülen mücadele hakkında Kurul’a bilgi sunulmuş ve müzakere edilmiştir. Bu bağlamda, Kuzey Irak’ta yuvalanan PKK terör örgütüne karşı başarıyla yürütülen ‘Pençe Harekâtı’ kapsamlı şekilde ele alınmıştır. Türkiye’nin; bütün terör örgütleriyle, geçmişte olduğu gibi aynı azim ve kararlılıkla mücadelesine devam edeceği vurgulanmıştır.” Bu arada Irak’ın kuzeyindeki Hakurk bölgesinde devam eden Pençe Harekâtı’nda 4 PKK’lı teröristin daha etkisiz hale getirildiği açıklandı. Milli Savunma Bakanlığının Twitter hesabından, 27 Mayıs’ta başlayan Pençe Harekâtı’na ilişkin yapılan bilgilendirmede Harekâtta 4 PKK’lı teröristin daha etkisiz hale getirildiği ve 30 Mayıs 2019 tarihi itibarıyla etkisiz hale getirilen terörist sayısının 19 olduğu bildirildi. Öte yandan, Milli Savunma Bakanlığı, Pençe Harekâtı’na önemli destek sağlayan ATAK taarruz helikopterinin yaptığı atışlarla teröristlerin doçka mevzisini imha ettiği anların görüntüsünü de paylaştı. Doğu Akdeniz MGK Bildirisinde, Türkiye’nin, Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka uygun faaliyetlerine devam edeceği vurgulanarak oldubittilere izin
vermeyeceğinin altı çizildi. Kıbrıs Adası ve çevresinde son dönemde yaşanan gelişmelerin de ele alındığı vurgulanan bildiride, “Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Kıbrıs Türk halkının hak ve menfaatlerini koruma kararlılığı bir kez daha teyit edilerek, bölgeye yönelik provokatif davranışlardan ve sorumsuz açıklamalardan kaçınılması gerektiği, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka uygun faaliyetlerine devam edeceğinin ve oldubittilere izin vermeyeceğinin altı çizilmiştir” ifadelerine yer verildi. Doğu Akdeniz sorunu, Rum Yunan-İsrail girişimleri ile ABD, Fransa ve AB’nin bu girişimlere açıkça destek verdiği bir konjektürde giderek önem kazanan ve gerilimi her geçen gün artan deniz yetki alanlarının Türkiye aleyhine paylaşılması sorunudur. Doğu Akdeniz sorunu, uluslararası aktörlerin güç verdikleri Rum-Yunan ikilisinin Türkiye’ye karşı uyguladığı genişleme stratejisi kapsamında Doğu Akdeniz’de petrol-doğal gaz arama girişimiyle ortaya çıkmış olan bir sorundur. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) nin kendi egemenlik hakkı iddiasıyla doğal gaz-petrol (hidrocarbon) arama için belirlediği ve bu amaçla arama ruhsatı verdiği bölgelerin Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ve Kıta Sahanlığı alanlarına tecavüz etmesi, Kıbrıs’ın tamamı üzerinde eşit haklara sahip olan Kıbrıs Türk halkının haklarını ihlal etmesi ve Kıbrıs uyuşmazlığı devam ederken bir oldubitti ile fiili bir durum yaratma girişimidir. Rum-Yunan ikilisi bu girişimle Kıbrıs uyuşmazlığını denize de yayarken araştırma yapacak çok uluslu petrol şirketleri aracılığıyla Türkiye üzerinde uluslararası alanda siyasi baskı yaratmak suretiyle Kıbrıs sorununa kendi lehinde bir çözüm bulma girişimidir. Perde gerisinde rol alan Yunanistan, Doğu Akdeniz’de yetki alanlarının paylaşılması girişimini Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yaptırmaktadır.
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, uluslararası deniz hukukunu ve uluslararası antlaşmaları ihlal ederek, Türkiye’nin münhasır ekonomik bölge alanlarına ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti haklarına tecavüz etmektedir.
Sorun, stratejik olarak Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de MEB alanları daraltılmış, deniz yetki alanlarını Türkiye aleyhine paylaşma hedefine yöneliktir. Dolayısıyla bu sorun Türkiye açısından hayati bir öneme sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti devletinin egemenliğine tabi olan deniz kesimlerine, bir başka deyişle deniz ülkesine yani Mavi Vatan’a saldırı söz konusudur. Rum-Yunan ikilisi gerçekte bu saldırılarıyla sadece Türkiye’nin deniz yetki alanlarına değil, aynı zamanda Lozan Anlaşması’yla kurulmuş olan “Türk-Yunan Dengesi”ne de saldırmaktadır. Suriye ve İDLİB MGK Bildirisi’nde, Suriye rejiminin, İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi’ndeki sivil halka yönelik saldırılarının Astana ruhunu zedelediği belirtildi. İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde yeni bir insani krize ve kitlesel göçe engel olmak için ilgili ülkelerle temasların sürdürüldüğü ifade edildi. Bildiride bu bölüm şu cümlelerle yer aldı: “Türk Silahlı Kuvvetleri unsurlarının da görev yaptığı İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde yaşayan sivil halka yönelik Suriye rejimi tarafından gerçekleştirilen saldırıların İdlib Mutabakatı’na aykırı olduğu, Astana ruhunu zedelediği belirtilmiş; yeni bir insani krize ve kitlesel göçe engel olmak maksadıyla ilgili ülkelerle temasların sürdürüldüğü” ifade edilmiştir. Suriye rejiminin, İdlip Gerginliği Azaltma Bölgesi’nde sivil halka yönelik saldırılarının yarattığı gerginlik üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) sınır ötesi operasyon hazırlığı başlatmıştır. Devam eden bu hazırlık kapsamında TSK sıfır noktasına askeri araç ve komando takviyesi yapmaya devam ermektedir. Türkiye’nin çeşitli birliklerinden gönderilen komandoları taşıyan zırhlı araçlar, konvoyla Hatay’ın Kırıkhan ilçesine ulaştıktan bir süre sonra askeri konvoy sınır birliklerine yönlendirilmiş ve Suriye sınırındaki askeri birliklere zırhlı araç ve komando takviyesi yapılmıştır. Yeni Zelanda MGK Bildirisi’nde, Yeni Zelanda’da olduğu gibi Sri Lanka’da da masum insanları hedef alan radikal, ırkçı ve örgütlü terör saldırısı aynı şiddetle kınandı. Yeni Zelanda’da vuku bulan ırkçı terör saldırısında olduğu gibi Sri Lanka’da da masum insanları hedef alan radikal, ırkçı ve örgütlü terör saldırısının aynı şiddetle kınandığı kaydedilen bildiride, “Türkiye’nin, terörün dini, dili, ırkı, rengi olmadığı şeklindeki yaklaşımını ısrarla sürdüreceği, Sri Lanka halkının acılarını paylaştığı dile getirilmiştir.” Sri Lanka’da 21 Nisan 2019 tarihinde üç kilise ve beş yıldızlı otelleri hedef alan terör saldırılarında 207 kişi hayatını kaybetti. Sri Lanka polisi, başkent Colombo ve çevresinde meydana gelen terör saldırılarında 207 kişinin hayatını kaybettiğini, 450 kişinin de yaralandığını açıklamıştı. Saldırılarda ikisi Türk vatandaşı olan yabancı uyruklu 27 kişinin de hayatını kaybettiği açıklanmıştı.