Anasayfa » Milli Güvenlik » ZARA ile Zamanın Ritmi

ZARA ile Zamanın Ritmi

AYNA…Çocukla çocuk olmak en şahane eğlence,
aynı zamanda büyük bir “ayna”
onlar… Kendini görebilmen için…
Bugün Dila ne isterse ona göre plan
yapalım diye yola çıktık. Henüz 4 yaşında
ama arada bir “kaptan sensin”
demek özgüveni için iyi bir yolmuş…
Önce markete gittik, evin eksikleri
ona göre meyveli yoğurt, mantı, çorap,
çöp torbaları imiş…
Manav kısmında kabak, turp, arpacık
soğan öncelikleri arasındaydı. “O
minicik aklıyla neler düşünüyor” diye
geçirdim içimden…
Sonra kedi ve köpekler için mama,
kuşlar için de buğday aldık…
Sokaklarda uygun gördüğümüz yerlere
bıraka bıraka o işi de hallettik. Bu
arada her hareketinin ardından mutlulukla
görevini yapmış olmanın heyecanını
yansıtan resimler de çektirdik…
Yolda uyuyan köpeklerin yanından
geçerken sessiz olmam gerektiği konusunda
epey uyarı da aldım kendisinden.
Çok kar yağdığı zaman battaniyelerle
evimizin önünde üşüyen doğa
dostlarımıza yardıma koştuğumuz
için mi bu kadar endişeliydi onlar için,
bilemedim… “O minicik kalbinden neler
geçiyor?” Akıl alır gibi değil…
Diloş’un kedi aşkını da bilmeyen
yok, tanıyanlar biliyor yakinen. Bazen
beni de kedi sandığı konusundaki
şüphelerime şunları duyunca hak verirsiniz
sanırım:
Bana sarılıp ne kadar tatlı olduğumu
söyleyip, ardından da “şahane
mırrrrladığımı” patlatınca; yine bir
gün sarılıp beni çok özlediğini söyleyip
“senin yemeğini hazırladım, bak
burada” diyerek yerdeki kaba konulmuş
kedi mamalarını görünce; tam
uyumak üzereyken yukarıdaki komşularımızdan
gelen sesleri dinleyip “ah
bu kediler yine uyumamış” diye uykumu
dağıtınca…
Neye inanırsınız…
Neyse biz günümüze kaldığımız
yerden devam edelim…
Bana kafasına estiği her şeyi doldurarak
yaptığı yemeği yedirirken “aaa,
bak bunu yemelisin, bazı şeyleri yerken
çok zevk almamız gerekmiyor; saçımız,
cildimiz için, boyumuz uzasın
diye bunları yemeliyiz” demez mi? Eh
kaptan O…
Dişlerimi fırçalamaya çalışırken ağzımın,
yanağımın fırça darbeleriyle
şekil aldığını görüp çok güldük…
Sıra bana masal okumaya geldiğinde
“bitmeyen senfoni” dinledim. Dinledim
de arada güldüğümde bana kızıp
“eğer buna devam edersen seninle
uyumam, direk anneannemin yanına
giderim, bu kadarı da fazla, vallahi
bir tek bağırmaktan anlıyorsun” diye
ses tonunu ayarlamaya çalışan kendimin
küçük halini gördüm…
Nasıl da taklitçiler…
Ebeveyn olmanın zorluğu aslında
bu… Kendi hayatımızı yaşamaya çalışırken
sürekli keşfetmeye çalıştıkları
gezegenimiz ve muhteviyatı hakkında
soru sorup öğrenmeye çalışan hallerini
desteklemek lazım. Bıkıp usanmadan
anlatmak lazım, bir şeye hayır diyorsak
sebebini açıklamak lazım, seviyelerine
göre oyun oynamak, onları
doğru oyalamak lazım, onları dinlemek
lazım, anlamak lazım, çözüm
üretmek, yaratıcı olmak lazım…
Kendimize puan vermemiz gerekirse
de, aynaya bakıp halimizi görmemiz
yetecektir…
En büyük eserimiz onlar.
AYNA…