Anasayfa » Yazarlar » Abdülkadir Aksu » Abdülkadir Aksu ile… DEMOKRASİ İLE YENİ DÜNYA SİSTEMİ

Abdülkadir Aksu ile… DEMOKRASİ İLE YENİ DÜNYA SİSTEMİ

Demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar artık belirli bir bölgeye, gruba değil, bütün dünyaya ait ortak değerler haline geldi.
Bugün artık demokrasi başta olmak üzere tüm insani yönetime ilişkin kavramlar konusunda yeni bir muhasebeye ihtiyaç duyulduğunu son yıllarda yaşanan demokrasi krizlerinde açıkça görüyoruz.

İnsanlığın ortak değeri olan demokrasi bugün ne yazık ki Batı’nın İslam ülkeleri ve diğer Asya, Ortadoğu ve Afrika ülkelerinde yaşanan insani gelişmeler karşısında sergilediği tutumlarla büyük bir kriz içindedir.

Demokrasi ülkelerin çıkarlarına göre değerler ihtiva etmemektedir. Demokrasinin temel değerleri Batı Dünyasına ve onların hegemonik tahakkümlerine göre başka, Doğu’ya ve Asya’ya göre başka oluyorsa o zaman “Demokrasinin Değeri” üzerine oturup düşünmekte yarar var.
Aynı durum bugün uluslararası bazı kurumların (BM vb) dünyada yaşanan insan hakları ihlalleri ve demokrasi karşıtı olaylara karşı aldıkları pozisyonlarda da bu çifte standardı açıkça görmekteyiz.

Demokratik duruş ve Demokrasi terazisi bugün şayet, ülkelerin güçlü pozisyonlarına göre eğilip bükülecekse o zaman BM üyesi 192 ülkenin oluşturduğu küresel dünya nizamının yönetim şeklindeki çifte standartları tartışmaya açmak ve buna karşı direnç göstermek tabii bir hak olarak önümüze çıkmaktadır. Bu noktada belki de ilk yapılması gereken şey; BM gibi uluslararası kurumlarda bir revizyona gitmek ve bu kurumların karar alma süreçlerini yeniden düzenlemek olmalıdır.

Dünya artık 5 ülkenin karar verdiği bir dünya değildir. Dünyada katliamlar yaşanırken BM Güvenlik Konseyi’nin daimi 5 ülkesinden birinin karara katılmaması durumunda uluslararası toplum müdahale edememektedir. Bakınız son 6 yıldır Suriye’de bir milyonun üzerinde insan hayatını kaybetti ancak insanları öldüren rejime hala müdahale etmekte tereddüt yaşan 5 daimi devletten ülkeler var.

Bütün bunlar yaşandığı zaman insanlık âlemi BM’nin işlerliğine ve varlığa güven duymama noktasına gelir. Bu tür haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında bugün dünya da sesini yükselten tek ülke ne yazık ki sadece Türkiye’dir.

Bugün sınırların önemini anlamsız kılan “Yeni Dünya” düzenine, insanların demokrasiye sadece kendi sınırları içinde değil, uluslararası düzeyde de ihtiyaçları var. İşte bu süreçte dünyada gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere, büyük görevler düşüyor. Bu ülkelerin dünya ekonomisindeki artan payları, bölgesel düzeyde belirginleşen öncü konumlarına paralel şekilde küresel meselelerde de daha fazla sorumluluk almaları gerekiyor.

Ülke olarak biz demokrasiye ve demokratik değerlere sahip çıkmasak ve buna öncülük etmesek ne olur? Bunu kendine dert edinen ve bu soruyu kendisine soran başka ülkeler var mıdır? Bundan şüpheliyiz. Eskiler görünen köy kılavuz istemez derlerdi. Biz de bütün bu ithamlarda ve iddialarda bulunurken elimizde deliller var. Bugün Batı dünyası, İslam coğrafyasında yaşanan insanlık dışı katliamlar ve demokrasi ihlallerini ekonomik ve siyasi çıkarlarına göre yorumlamakta ve tavır almaktadır.

Son olarak ABD başkanının, İslam’ın kutsal şehirlerinden biri olan Kudüs konusunda aldığı pervasız ve buyurgan kararı bu konudaki tartışmayı doruğa çıkardı. Türkiye’nin bu süreçte izlediği doğru diplomasi atağı önce İslam İşbirliği Teşkilatı kararı ve hemen akabinde BM nezdindeki öncü rolü, ABD’yi uluslararası arenada zor durumda bırakmanın yanında Kudüs ve Filistin sorunu konusunda İsrail Devletinden yana açıkça sergilediği demokratik olmayan duruşunu da BM nezdinde yalnızlığa mahkûm etmiştir. Türkiye, demokratik değerlere sahip olmakla, dünyaya barışı ve adaleti için bir şans ve öncü bir ülke. Umudumuz odur ki, diğer demokratik ülkeler de bir an önce demokrasinin asgari değerlerine bağlı kalarak dünyada yaşanan “Demokrasi Krizine” bir çare olurlar.