Ergenekon destanını bir hatırlayalım,
savaşta yenilen Türkler Ergenekon adlı bir bölgeye yerleşip burada dört yüz yıl yaşadılar.
Zamanla buraya sığmaz olunca, çevrelerindeki demirden dağı eriterek kendilerine yol aramışlardır. Moğol ilinde Oğuz Kağan soyundan il Han’ın hükümranlığı sırasında Tatar Türklerinin hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş ilan etti. İlhan’ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak bozguna uğrattı. İlhan’ın ülkesindeki tüm insanları öldürdüler. Yalnız il Han’ın küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kurtulmayı başardılar. Düşman askerlerinin, onları bulamayacağı bir yere kaçmaya karar verdiler. Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağda dar bir geçide vardılar. Bu geçitten geçerek içinde akarsular, pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyve ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler. Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamındaki “Kon” kelimesini birleştirerek “Ergenekon” adını verdiler. Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı. Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldı ki Ergenekon’a sığmadılar. Atalarının buraya geldiği geçidin yeri unutulmuştu.
Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar. Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi. Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar. Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler. Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı. İlhan’ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski vatanlarına döndü, atalarının intikamını aldılar. Ergenekon’dan çıktıkları gün olan 21 Mart’ta her yıl bayram yaptılar. Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyup döverler. Ergenekon Destanı için bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır. Destanlar, bir milletin kültürel yaşantısı, millî şuur ve hafızasını edebî bir zevkle sunan tarihi aynalardır. Ergenekon Destanı, öz değerlerimize sahip çıkmak, kimlik arayışı ve göç sebeplerini irdelemek amaçlarıyla halk hafızasının ürettiği yaşanmışlıkların eseridir.
Asırlık tecrübelerin nesilden nesile sözlü gelenek içerisinde aktarılarak yaşatıldığı bu anlatılar, geçmişin geleceğimize ışık tuttuğu tarihi, mitolojik ve kültürel miraslardır.
Ergenekon soruşturması, o dönem adı konmamış olsa da, 12 Temmuz 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombasıyla başladı.
Peki, geçmişimize ışık tutan böylesine özel bir mirasın ismi neden bir terör örgütü ile yan yana anıldı?
Ergenekon Operasyonu sırasında bazı çevrelerce Ergenekon’un savcıların operasyona verdikleri bir isim olduğu iddia edilmiş ve bir Türk destanı olan Ergenekon’un bir silahlı örgüt soruşturmasıyla yan yan anılması milliyetçi çevrelerde rahatsızlık yarattı. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin Ergenekon’un örgüt mensubu olduğu iddia edilen kişilerin kendilerinin verdiği bir isim olduğunu açıkladı. Örgüte neden Ergenekon ismi verildiği konusunda farklı görüşler ortaya atılmıştır. Örgütün adının önce Türklerin Ergenekon ovasından yeniden türeyişinin anlatıldığı destandan aldığı söylenmiştir. İddianameyle beraber Agarta efsanesinden söz edilmeye başlanmıştır. Bir iddiaya göre ise Ergenekon, Veli Küçük’ün bir dönem komutanlığını yapan albay Necabettin Ergenekon’dan ismini almıştır. Necabettin Ergenekon ise bu iddialar hakkında “Böyle müptezel, vatan haini bir örgüte adım verilemez. Hem benim, hem de Türklerin en önemli destanının adını kirlettiler. Haklarında dava açacağım.” diyerek tepki göstermiştir. Ergenekon soruşturması, o dönem adı konmamış olsa da, 12 Temmuz 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda bulunduğu söylenen 27 el bombasıyla başladı.
27 Temmuz 2007’de, daha sonra gelen gözaltı ve tutuklama dalgaları nedeniyle birinci dalga olarak adlandırılan bir operasyonla Oktay Yıldırım’ın yanı sıra Türk Ortodoks Kilisesi sözcüsü Sevgi Erenerol, Avukat Kemal Kerinçsiz, gazeteci yazar Güler Kömürcü, Sedat Peker, Taner Ünal, Fuat Turgut, Sami Hoştan ve daha pek çok kişi gözaltına alındı. Bu dalgalar kısa aralıklarla toplumun pek çok farklı kesimini kapsayacak şekilde genişledi. Ergenekon davası kapsamında 20 civarında dosya birleştirildi. İlk iddianame 14 Temmuz 2008’de, soruşturmanın başlamasından yaklaşık bir yıl sonra 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sunuldu. 25 Temmuz 2008’de mahkeme tarafından kabul edildi. İlk duruşma 20 Ekim 2008’de yapıldı. İlk iddianame yaklaşık 2500 sayfaydı. İkinci iddianame 25 Mart 2009’da kabul edildi ve Ergenekon ana davasıyla birleştirildi. Ağustos ayında ise birleştirme talepli üçüncü iddianame ana davaya eklendi.
İlk iddianamede Ergenekon, “terör örgütü” olarak tarif edildi ve “üyeleri ve yöneticileri” darbe teşebbüsüyle suçlandı. İrticayla Mücadele Eylem Planı Davası, Şile Kazıları, İnternet Andıcı Davası, İlker Başbuğ Davası, Danıştay Saldırısı Davası, Cumhuriyet Gazetesi Molotof Davası başta olmak üzere 20 civarında iddianame Ergenekon davasıyla birleştirildi. Toplumun farklı kesimlerinden pek çok isim, hatta daha önce birbirlerini tanımadıklarını söyleyen pek çok isim aynı örgütün üyesi veya yöneticisi olarak aynı davada yargılandı. Gizli tanıkların kim oldukları ve “gizli tanık” ifadelerinin davanın seyrini değiştirmesi sıkça eleştirildi.
PKK itirafçısı Şemdin Sakık örneğinde olduğu gibi bazı gizli tanıkların kimliği tartışma yarattı. Şemdin Sakık kendi isteğiyle mahkemede kimliğini açıklamıştı. Uzun tutukluluk süreleri, sağlıksız yaşam koşulları, cezaevindeki olumsuz şartlar kamuoyunda en çok eleştirilen noktalar oldu. Türkiye’deki “derin devlet” olarak işaret edilen Ergenekon “terör örgütünün” bir terör olayıyla bağlantısı ortaya çıkmadı. Cumhuriyet gazetesine yönelik saldırı ve Danıştay saldırısı dosyaları bu davayla birleştirildi ancak aralarında Cumhuriyet gazetesi yazarlarının ve yöneticilerinin de bulunduğu Ergenekon davası açısından bu birleştirme kamuoyunda sıkça eleştirildi. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, kararını 5 Ağustos 2013’te açıkladı. Emekli Tuğgeneral Veli Küçük iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 99 yıl hapis, Tuncay Özkan “darbeye teşebbüs suçundan” ağırlaştırılmış müebbet ve diğer suçlardan 22 yıl 6 ay hapis, eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ müebbet, Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ağırlaştırılmış müebbet hapis cezalarına çarptırıldı.
Emekli Orgeneral Hurşit Tolon müebbet, Danıştay saldırısının faili Alpaslan Arslan 2 kez ağırlaştırılmış müebbet, avukat Kemal Kerinçsiz ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı. Mahkeme, Mehmet Haberal’ı 12 yıl 6 ay, Mustafa Balbay’ı 34 yıl 8 ay, Sinan Aygün’ü 13 yıl 6 ay hapis cezasına mahkûm ederken, diğer sanıklara da çeşitli cezalar verdi. Bazı sanıklar, davaya bakan ve kapatılan özel yetkili mahkemenin gerekçeli kararı yazmasının 7 ay sürmesi nedeniyle Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuruda bulundu. AYM, sanıkların haklarının ihlal edildiğine hükmetti. İhlal kararı üzerine, kaldırılan İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi yerine başvuruları inceleyen nöbetçi mahkemeler sanıkları tahliye etti. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 16 bin 600 sayfadan oluşan gerekçeli kararının taraflara tebliğ edilmesinin ardından dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildi.
Ergenekon Davası’nın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un Yüce Divan’da yargılanması gerektiği yönündeki itirazını haklı bularak, bunu bozma nedeni saydı. 21 Nisan’da açıklanan Ergenekon Davası’nın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, Danıştay saldırısı davası ile Ergenekon Davası arasındaki hukuki ve fiili irtibatın somut delillerle gösterilememesini de bozma nedeni yaptı. Ergenekon Davası’nın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, yerel mahkemenin oluşumunda ve soruşturma, yargılama, delil toplama aşamalarında adil yargılanma ilkelerine aykırılık bulunduğu tespitini yaptı. Ergenekon Davası’nın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 16. Ceza Dairesi, “Ergenekon Terör Örgütü”nün, kim tarafından ne zaman kurulduğunun, suçlarının, hiyerarşik yapısının ortaya konulmaması, liderinin belli olmaması gibi nedenlerle yerel mahkemenin “Ergenekon Terör Örgütü” kabulünde isabet bulunmadığına hükmetti. Ergenekon davası temyiz duruşması, Yargıtay tarihinde, 17 oturumun yapıldığı Balyoz Planı davasından sonra en uzun süren duruşma oldu. Yargıtay 16. Ceza Dairesi Başkanı Eyüp Yeşil, duruşmalı temyiz isteyen sanıkların savunmalarının tamamlanmasının ardından Ergenekon davasıyla ilgili kararı 21 Nisan 2016’da açıklayacaklarını belirtmişti. Sanıklar ve avukatlarını dinleyen Yargıtay 16. Ceza Dairesi heyeti, dosyayı 6 ay inceledi.
Heyetin karar üzerindeki çalışmaları tamamlandı. Sanık savunmaları, “sahte” ve “uydurma” delillerle suçlandıkları, soruşturma ve kovuşturmanın “hukuka aykırı” yapıldığı, davanın “Fethullahçı Terör Örgütü” (FETÖ) tarafından kurulan “kumpas” ürünü olduğu görüşü üzerinde yoğunlaştı. Savunmalarda genellikle Ergenekon soruşturmasının odağındaki, dönemin savcısı Zekeriya Öz gibi isimlerin, bugün “kanun kaçağı” olarak yurt dışında bulunduğu vurgulandı.
Ergenekon davası sanıklarından eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un avukatı Prof. Dr. Fatih Mahmutoğlu, Yargıtay kararının ardından, İlker Başbuğ yönünden artık görevli mahkeme Anayasa Mahkemesi olacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca Başbuğ’la ilgili Başbakanlık’tan izin alınması gerektiğini belirterek, “Bu bozma gerekçeleri karşısında böyle bir iznin verilebileceği kanaatini asla taşımıyorum. Gerekçeleri daha göreceğiz ama şunu çok açık söyleyebiliriz ki artık bu dava çökmüştür ve müvekkilimiz açısından da ilave bir yargılama yapılacağı kanaatini taşımamaktayım. Süreç bizim için sıkıntılı olmuştur, yargılanmamız bakımından çok ibret verici, üzüntü verici, hatta utanç vericidir” dedi.
Kararın ardından Doğu Perinçek; kararı şöyle değerlendirdi: “Türkiye’yi bölmek için bir oyundu bu dava. Yargıtay hukuksuzluğu hendeklere gömdü. Mükemmel bir karardır. Türkiye’nin ufku açılmaktadır.” Emekli Orgeneral Şener Eruygur’un dava sürecindeki rahatsızlığı nedeniyle yargılamaya durma kararı verilmesi gerekirken, bunun yapılmamasını da bozma nedeni saydıklarını ifade eden Yeşil, yerel mahkemenin oluşumunda ve soruşturma, yargılama, delil toplama aşamalarında “adil yargılanma ilkelerine aykırılık” bulunduğu tespitini yaptıklarını belirterek, bu aykırılıkları madde madde sıraladı. Yeşil, özellikle Danıştay saldırısı davası ile Ergenekon davası sanıkları arasındaki hukuki ve fiili irtibatın somut delillerle ispat edilmemesi, zayıf deliller ve iddialarla dosyaların birleştirilmesini de bozma nedeni saydıklarını bildirdi.
Ergenekon Davası’nda yerel mahkeme kararını bozan Yargıtay’ın kararını değerlendiren Kılıçdaroğlu,
“Geçmişte yaptığımız eleştirilerin ne kadar haklı olduğunu gösteriyor. Her şeye rağmen bu ülkede adaletin olduğunu kabul etmemiz lazım. Yani adaletin demeyeyim de her şeye rağmen bu ülkede hakimlerin olduğunu kabul etmemiz lazım. Cesur, yürekli, hukukun üstünlüğüne inanan, haksızlıklara karşı karar alabilen hakimler Türkiye’nin önünü açıyor” diye konuştu.